Kayıtlar

VEDA

 Kimliksiz kişilikler yüzünden yaşanılan her şeye biraz veda etme vakti gelmedi mi? Hayatımız boyunca bizi üzen şeyler aslında bir türlü bırakmak istemediklerimiz olmuştur. Ateş etrafında dönen bir fervane misali kaçtıkça yaklaştık, yaklaştıkça yandık.. Uzun bir aradan sonra merbaha diyelim mi bütün duygularımıza. Bütün uçları yaşadığımız bu günlerde duyguları ve kendimizi farketme zamanı gelmedi mi sizce de ? Vedalar ağır olsada yaşlandıkça bizi güçlendirmedi mi . Otogar köşelerinde yada bir tren garında dalıp gitmedi mi gözlerimiz. Duyguları hiçe sayarak çaldılar bizlerden bütün hislerimizi ama duygusuzlukta bir duygu değişimi değil miydi ? Hayatın neler götürdüğünü bir tozlu bavula sığdırmak kolay mıydı yada neler sunacağını bir altın kâseye. Kime nasıl veda ettiğinizin hiçbir önemi yok önce vedalar kendi içimizde başlıyor . Hissizlik dediğimiz duygu bütünü sarıyor bir sarmaşık gibi bedenimizi, sıkıyor yaralıyor belki de dikenlerini saplıyor kanatıyor yeni yaralar açıyor... Ama ...

Siz Bilirsiniz

 Bazen hayata karşı duruşumuzla varoluruz. Kalıplar ve derger yargılar bizleri hiç olmayacağımız bir insana çevirebilir. Bu toplum baskısı adı altında gerçekleşen bir eylem olarak da adlandırılabilir. Ama gerçekten ya bizim karakterimiz topluma uymuyorsa napalım? Hayata mı küselim. Hayır! Sorunu kendi kalıp değerlerimiz ile çözebilir hatta uygulamaya bile başlayabiliriz. Birçok şeyi kaybetmek uğruna olsa bile. Bana yanlış gelen bir davranıştan ben sorumlu değilim tıpkı benim davranışımdan sizin sorumlu olmadığınız gibi. 

VAZGEÇMEK

 Hayatta düşüncelerinizi yönlendirecek bir çok konu çıkacaktır elbet karşınıza. Bazıları doğru bazıları yanlış. Hayatımıza aldığımız insanlar da böyledir işte bazıları doğru bazıları yanlış.. Sevmekten aciz,yoksun ve korkak insanlarla beraber oldukça ruhunuzda ona yönelen bir adabtasyon süreci başlar. Sizde onun gibi düşünür onun gibi hareket etmeye başlarsınız. Bu başlarda farkedilmez hatta çok mutlu bir olaymış gibi sevinirsiniz de ama işler değişince o toz pembe perdeler uçuşunca gözlerinizden ziyade gönlünüz görmeye başlar gerçekleri. Sevdiniz ama ne kadar? Ruhunuzu teslim edecek kadar mı? Sanmam. Ne denli büyük bulutların üzerine çıktıysanız düşüşünüz de o denli muhteşem oluyor. Sanki düşmek için bile bile lades diyenlerimiz var. Yok mu? Sence. Aynada kendinize hiç baktınız mı ? Yapılan davranışları, sizde özverili bir şekildeki o değişikliği ne zaman farkettiniz sahi yorulduğunuzda yada artık bitsin istemiyorum dediğinizde mi ? Yada hayal kırıklıklarını toplayıp kendinize koc...

YÜKLERDEN BAVUL

 Hayatımız boyunca beklentilerimizin yorgunu olduk. Onca yükü belki de bu yüzden omuzlarımıza yük ettik de altında ezilmeye müsait bedenimize "sen bunu kaldırabilir misin ?" Sorusuna dahi müdahil etmedik. Sorumluluklarımız arttıkça hayata olan bakış açımız da değişti. Bu ilk başlarda olağan bir süreç gibi bizleri içine alsa da zamanla ihtiyaç hatta bitmek bilmeyen zorunluluklar haline geldi. Kaç baba evine ekmek götürmek zorunda değil ki yada kaç anne akşam yemeği yapmak zorunda değil kaç çocuk eğlenmeyi bırakmak zorunda ki... "Hiç" mi? Belki de çoğunluk... Bu kadar çok şey olmasa bizi bağlı kılan çok mutlu olur muyduk bilemem fakat bildiğim şeyse az düşünmenin verdiği mutluluktur. Belki de bizler fazla abartiyoruzdur. Kısacık ömrümüze onlarca keşke sığdırmak kolay olmasa gerek. Her şeyin illa zor olması gerekmez basit şeylerle mutlu olamaz mıyız sahi? Bir bahar sabahı açan çiçeklere bakıp mutlu olamaz mıyız? Bahar bekliyor mu çiçekleri açtığı için insanların ona gü...

SAHİPSİZ DÜŞLER

Düş dediğimiz şey aslında hayal ile gerçeğin bir arada bize sunulması değil midir? Hayaller ne kadar gerçekçi ise sorunlarla baş etmenin daha kolay olacağı söylenir hep oysa sorunlarla baş etmekten hayallere -düşlere- sığındığımızı kimse anlamak istemez. Sahi hayaller olmadan gerçekler olur muydu? Benim hayatımda hiç olmadı. Ben neyi istediysem önce hep hayalini kurdum. Onu istedim düşlerimde. Gerçek olup olması mühim değildi elbette önce sizden çaldığına baktığınızda. Eğer hayalleriniz sizden bir şeyler çalıyorsa sizde ondan çalmayı deneyin. Mesela günde beş kez hayal kuruyorken üç ,iki ,bir... Bitiyor dostlarım her şey gibi hayaller de düşler de bitiyor elbet gerçeklik payını yitirdikçe. Ama bizi nelerin beklediğini bilmeden geçmişte yaşadıklarımızı geleceğe kopya etmekle olmaz. Hayat kısa kuşlar uçuyor! Biz neden olduğumuz yerde duralım ki ? Kuşların kanadı varsa bizim de düşlerimiz var. Kim bilir belki kurduğumuz düşlerde buluşuveririz ansızca.

Bir Malatya Hatırası

Yine evden oturduğum yerlerden çok uzaklarda bir yolculuğa çıkmıştım. Sabahın ilk ışıkları vuruyordu yüzüme. Sessiz , yumuşak ve üşüyen bedenimi farketmişcesine sıcak... Yolları oldum olası sevmişimdir. Bana düşünme fırsatı veriyor hayallere dalmama imkân tanıyordu. Ufak bir mola verdik yol kenarında ufak tefek bir barika yanına konulmuş iki semaver , üzerine çadır çekilmiş birkaç ağaç direk ve büyükce bir tabela "taze çay bulunur ". Çok haklılardı çay epeyce sıcaktı. Ufak karton bardaklarda ikram edilen bu çayda bir şey vardı. Sanırım çaylar  amcanın gulumsemesinde demlenmiş hayatında közlenmişti odunlar. Çayı yudumlarken bir taraftan safa sola bakıyordum. Kimselerin olmadığı bu yerde bu adamın böyle bir fikirle burda olması inanılmaz bir ticaret zekası diye düşünüyordum meğerse adamcağız burda yaşıyormuş kimsesi yokmuş yol kenarında ufak bir barikada ve çay satarak...  Arabaya tekrar biniyorum son bir nefes çekip yola devam ediyorum. Camı hafif aralayıp rüzgarın bedenime do...

ÖĞRETMEN OLMAK

Hayatım boyunca en büyük deneyimlerim herzaman zorlu ve imtihanlı olmuştur. Şimdilerde küçük bir köy okulunun tozlu pencerelerinden içeriye güçlükle sızmaya çalışan güneşle birlikte dışarıyı izliyorum gözlerim pırıltılı... Pencerelere inat pırıl pırıl parlayan bu gözler dışardan gelen çocuk sesleriyle müthiş bir hâl alıyordu. Fazlaca kimse yok burda birkaç kişiden oluşan sınıflar ve sıcacık yürekler... Tek tesellimiz yeni yapılan bu binanın kaloriferlerinin olması ama yine de ısınma yeterli olmuyor diye sızlamanın yerine çocukların yüreklerindeki ateşe dokunuyordu. Size bakan gözler yeni bilgiler duymak için sabırsızlanıyordu. Ağzımızdan çıkan her cümlenin sahibi ilan ediliyorduk. Örnek alınmaya başlamak, doğrusunu siz bilirsiniz şeklindeki kelimelere inat sorgulamayı öğretiyorduk. Öğretmek ne büyük bir Sorumluluk. Masaya oturduğumda gıcırdayan sandalye bütün yaşanmışlıkları inadına ortaya çıkarmak istercesine sesleniyordu. Burası benim ilkokulumdu! Bahçede,koridorda,sınıfta,sırada he...